Sanat ve Bilim Eğitiminde
Yaratıcılık
T. Çellek
[PDF] [HTML]
Tahvil ve Hisse Senedi
Piyasalarının Gelişmesini
Engelleyen Problemler
N. C. Okay
[PDF]
Linux
B. Kelçeoğlu
[PDF]
Asıl Soru Hangisi?
G. Işın
[PDF]
Tanınmış bir sanatçımızın öğrencilerine ait olan bir sergiye
gitmiştim. Odanın ortasında kendi etrafımda dönerek izlerken
çalışmaları, birinin önünde duraladım. Resim, öğretmenin mi
yoksa öğrencisinin mi diye bir türlü karar verememiştim çünkü.
Sergiyi bekleyen bir hanım resme sürekli baktığımı görünce “o
resim, öğretmenin en başarılı öğrencisinin “ dedi. Başarıya
bakalım, öğretmenin çalışmasına en çok benzeyen, yani tamamen
kendi kişiliği yok olup öğretmenin yapısına bürünen öğrenci en
başarılıydı. Aynı şekilde bazı ders işleme tarzları da böyle
sonuçlara çıkabiliyor. “Biz biliriz, siz karar veremezsiniz”
sözleriyle bitirilen dersler gibi. Bu tarz, Lise düzeyinde
“Desen Çalışmaları” ve “Resim Atölye” dersinde yapılan
çalışmaların salt gözleme ve yinelemeye dayalı olması,
tasarımın, yaratıcılığın bulunmaması , aynı anlayışın bazı G.
Sanat Fakültelerinde de devam etmesi , “yaratıcılık sonra gelir”
diye söylenmesiyle sürüp gidiyor. Nitekim tüm bunlar, öğretmen
yetiştiremeyen okullardan mezun olup pedagojik formasyon
almadan, üstelikte hiçbir deneyime sahip olmadan bir yerlere
getirilmenin bedelini öğrencinin ödemesi şeklinde noktalanıyor
tabii. Nasıl iyi bir profesör iyi bir yönetici olacak demek
değilse, iyi bir sanatçı da iyi bir sanat eğitimcisi olacak
anlamına gelmez. Çünkü, bunlarda ayrı bir özellik ve birikim
ister. Nitekim iyi, başarılı bir eğitimin ilk nüvesini öncelikle
idareciler ve sonra da eğitimciler oluşturur. Bu, her alanda
geçerlidir.
100-500 öğrenciyle Sanat Eğitimi
gerçekleştirme istemi; dersi, derslikten çıkarıp katılımsız
konferansa çevirme ya da tarih dersi gibi sunma şekline
döndürüveriyor.Yani bireysellikten ırak kitleye hitap eden bir
ders konumu söz konusu oluveriyor. Halbuki F. Nietzsche, “Kim
temelde öğretmense, öğrencileriyle ilgili bütün her şeyi ciddiye
alır, kendini bile” diyor ve ekliyor “yetenekli olmak yetmez:
buna izin vermemiz de istenir”. “Bilgi için bilgi”-ahlakın
kurduğu son kapan: İnsan bir kez daha tümüyle bu kapana
kısılıyor” (F. Nietzsche).
Ama bu arada öğretmen
yetiştiren Eğitim Fakültelerinde yapılan son değişiklik ile
uygulamanın neredeyse sıfır noktasına indirgenerek salt teoriye
yer verilmesi ciddi sorunlar yaratacaktır. Hepimiz de biliriz ki
yaparak yaşayarak öğrenme en önemli öğrenme biçimidir. Uygulama
dersi esnasında öğrenilecekler, teori dersinde öğrenilecekler
kadar önemlidir. Çünkü öğretmen adayı da aynı yöntemle
öğrencilerine hitap edecektir. Ancak atölye bulabilirse. Her
şeyde denge önemlidir. Tabii ki kültürlü ve nasıl öğretmesi
gerektiğini bilen, farklı yöntemlerle öğretim yapan öğretmen
isteriz ama bunun da dozu ve çok yönlülüğü önemlidir. Öğrencinin
modeli öğretmendir çünkü. Öğrencinin kafasını bilgiyle ya da
çizgiyle doldurmanız önemli değildir. Önemli olan ayıklamaktır.
Öğrenciyi kendi kişiliği, kendi alanı çerçevesinde
zenginleştirmek yerine öğretmenin kişiliğine çevirmek, tabii
çevirirken de öğrenci bireyselliğini yok etmek yarar değil zarar
vermekten başka işe yaramayacaktır. Hızlandırılmış eğitimin
Resim Bölümünden mezun bir arkadaş tablo yapmadan okulu
bitirdim, şimdi çocuklara ne öğreteceğim diye yanıma gelmiş
yaptığım bütün ders planlarını da almıştı. Aynı şekilde kitap
incelemeden Türkçe Bölümünden mezun olan bir arkadaş da
öğrenciye ne öğreteceğim diye kıvranıyordu bir zamanlar. İşte
gelinen sonuç budur.
İdarecilik; motive etmektir,
güdülemektir, teşvik etmektir. Sanat eğitiminin sonuçlarını
sergileme öğrenciye ivme kazandırmadır. Çünkü bu, eğitimin
tamamlayıcı parçasıdır. Ancak yönetici olarak getirilen bireyin
bu tür etkinliklerin eğitimin önemli bir parçası, tamamlayıcısı
ve gerekli olduğunun ayırdına vararak desteklemesi gerekir. Tam
tersi çeşitli bahanelerle baltalamak yerine uygulatan olmalıdır.
Sanat eğitiminde öğrencinin rolü kadar öğretmenin de rolü
önemlidir. Sayın İdil Biret, “iyi piyano çalabilirim ama iyi bir
sanat eğitimcisi olamam” demiştir. Bu durumda sanatçı olmak ayrı
bir şeydir, sanat eğitimcisi olmak başka bir şeydir. İyi bir
şekilde psikoloji bilgisine sahip olmak ve eğitimle ilgili
yayınları takip etmek gerekir. Bir değerlendirmede bile önünüze
çıkıveriyor bu bilgiler. Eğer yoksunsanız bu bilgi ve deneyimden
öğrenci çalışmalarını birbiriyle mukayese ederek değerlendirme
yaparsınız ayrıca öğrenciyi değil hocasını değerlendirirsiniz.
Bu da gösterir ki öğrenci yok , hoca var. Halbuki
değerlendirmeler her öğrencinin kendi alt yapısına, gayretine
vs. göre yapılır. Kassel Üniversitesi’nden Prof. Bosh’a
üniversiteye 25 öğrenci almasını söylemişler. Başvuru 400 kişi
olmuş ve Bosh hepsini almış. İtiraz edilince de “yeteneksiz
insan yoktur, farklı yeteneklerde insan vardır” demiş. Tüm
eğitimcilerin bu ayrıcalığı bilmeleri gerekir. Seçme, yorumlama
ve yenileme çerçevesinde öğrenci bir kavramı, bir duyguyu,
düşünceyi, bir algıyı kendi seçtiği malzemeyle gerçekleştirir.
Ama bu seçim eğitimci tarafından yatsınırsa öğrenci kişiliği de
yatsınmış demektir. Ortak çalışmanın boyutu çok önemlidir. Ancak
kişiliği, beğeni zorlamasına taşımamalıdır. H. Read “estetik
duyarlılığın eğitilmesi, eğitimin en önemli ve temel
görevlerinden biridir” der. Bu görevde öğrenciye yaklaşım biçimi
önemlidir. İnsandaki enerjiyi, yaratma isteğini bir yere
kanalize etmek eğitimle olur.
Burada önemli olan bu
enerjinin doğru alana kanalize edilmesidir. İşte genelleme
yapacak olursak Bilim Eğitiminin yanında Sanat Eğitimi de bu
nedenle gereklidir. H. Read “iyi sanat eseri yaratılması değil,
daha iyi insanlar ve toplumlar yaratılması amaç edilmelidir”
der. İ. San ise “Sanat Eğitimi kişiliğin uyumlu bir bütün olarak
gelişimi sürecinde bireydeki yaratıcı ve üretici güçlerin
gözetilip geliştirilmesini amaçlar” demektedir. Eğer öğretmenin
eleştirilerinde kullandığı tek sözcük öğrenci tarafından yüz
sözcüğe çevrilebiliyorsa kişiliği doğrultusunda gelişecektir ama
eğer öğretmenin yüz sözcüğü öğrencide bir sözcük olarak
kalıyorsa öğretmenin kişiliği öğrencide devam edecek demektir.
Demek ki tek kitap tek insan değil, araştırma çoğulculuğunda
çalışmak gerekir. Bu anlamda yaklaşımlar ve yöntemler önemlidir.
Nitekim hiçbir zaman öğretim yöntemi tek değildir. Hele söz
konusu Sanat Eğitimiyse. Çünkü bu eğitimin, bireysel
ayrıcalıklara göre yapılması gereklidir. Yani yöntem tahtaya
çizilen şablonun yinelenmesi değildir. Seçilen malzeme
yaratıcılığa atılan adımlardan biridir. Bu nedenle önerilen tek
tip malzeme öğrencinin yaratıcılığına, beklentisine hitap
etmeyebilir. Bu yüzden öğrencinin tercih ettiği alanla ilgili
malzeme küçümsenmemelidir. Tam tersi yaratıcılık bağlamında bir
alanda öğretilenlerin diğer alanlarla ilişkilendirilmesi
öğrenciye zenginlik katacaktır. “Trenle mi geldin fotoğrafınla
mı” diyen J. Berger, “bütün fotoğraflar bir ulaşım biçimi,
yokluğun dile gelişidir” diyerek malzeme çeşitliliğinin önemine
de bir örnek vermiştir bence.
Her şeyde olduğu gibi Sanat
Eğitiminde de tek çözüm, tek yöntem yoktur. Ayrıca aynı
kavramları taşıyan diğer sanatsal alanlara aktarımda da
engelleyici değil destekleyici olmak gerekir. Ancak bu, yine de
her alanın özelliğinin birebir aynı olacağı anlamını taşımıyor
tabii ki. Sadece ortak olan paydalarda birleşmek, ayrı olanlarda
bilgilendirerek zenginleştirmek olmalıdır. Bunun için de
eğiticinin öncelikle öğrencinin bireysel ayrıcalıklarından
haberi olması ve çok iyi Psikoloji, Felsefe bilgisine sahip
olması gerekir. Bu bağlamda ancak alanlara ve kişiliklere doğru
hitap edilebilir. Yani beyinleri doldurmak yerine, seçmeye
olanak sağlamaktır aslolan. Nitekim metin yazarı E. McCabe
yaratıcılık anahtarının yalınlıkta yattığından söz eder. Gözümüz
bile çevremizde gördüğümüz yığınla yazıdan, elemanlardan seçim
yaparken Sanat Eğitiminde, neden ona seçim yapma fırsatı
tanımıyoruz? Öğrenciden yenilikçi, bireysel bir yaklaşım
beklenmelidir. Öğretim elemanının kişilik tekrarı değil.
Yaratıcılık her alanda bilinmeyeni bulma, özgün olma, her
yeni karşılaşmaya, probleme farklı çözümleme uğraşısıdır.
“Yaratıcılık bir tür meydan okumadır.” (E. Becer) Bunları
yaparken başka alanlardan beslenme gerekir. Tüm bunların yerini
bulması ve değerlendirilmesi de öğrenciyi araştırmaya yöneltmek
ve daha çok seçenek sunmalarını sağlamakla olur. Çok konu yerine
yeterli konu ve bu yeterli konunun araştırılması, fazla olasılık
ve seçeneklerin olmasına dikkat edilmesi, yönlendirilmesi söz
konusudur; müdahale edilmesi değil. Sınırları zorlamak
alışkanlıkları sorgulamak... İşte Sanat Eğitimi budur bir
anlamda. W. Bernbach, “yaratıcılık bir disiplin sorunudur” der,
evet Sanat Eğitimi bir disiplin eğitimidir. Öğrenciyi çalışma
tarzında özgür bırakmak ama çalışmasında disiplin istemek. Ancak
bu disiplinle, düşünsel derinlik ve estetik problemlerde
tasarımlar yaratılabilir. Yaratıcılık disiplinle örtüşür.
Yönetmen L. Ernst, “yaratıcılığın daha önce hiçbir araya
gelmemiş iki kavram ya da nesneyi orijinal bir bileşim oluşturan
üçüncü bir kavram ya da nesneye dönüştürme becerisi olduğunu”
belirtmiştir. Yaratıcı bireyler özgürlüğüne düşkündür,
yetilerini alışılmadık biçimde deneyimleyerek farklı şekilde
aktarırlar. Yaratıcı birey bilgiyle donatılmalıdır. Oregon
Üniversitesinden J. D. Ewan en fazla kaynaktan yararlananın en
yaratıcı olduğunu iddia eder. Sentezleme ve analizi çok iyi
kotaranlar daha yaratıcı bireylerdir. Yaratıcılar, olanakları
zorlar. Özünde farklılık yatar. Önceden birbiriyle ilişkisi
olmayan kavram ve görsel unsurlar arasında bağlantılar kurma
yeteneğidir yaratıcılık. Tabii hayal gücü olmadan da düşünce
üretilemez. Yaratıcı insan okuyan, gözlemleyen, dinleyen ve
araştıran bireydir.
Yaratıcı yöntemler;
1. Kapsamlı
düşünme; birden fazla yöntem
2. Beyin fırtınası, ( A. Osborn)
grup çalışması
3. Kuluçka yöntemi; bir konu üzerinde uzunca
çalıştıktan sonra dikkat başka bir konuya çevrilir. Kuluçkaya
yatırılan esas konuya dönünce yaratıcılıkta sıçrama söz konusu
olabilir
4. Not alma yöntemi; eskiz, karalama bir çok
yaratıcı düşünce ya da buluş kağıt üzerine çabucak aktarılır.
Bulunan çözümler, sürekli evrime uğrayarak gelişir ve
zenginleşir. Her tür malzeme kullanılır, eskiz kağıdı, pelür,
bilgisayar vs.
5. Sentez yöntemi; buluşlar çoğu kez
birbiriyle çelişen, aykırı unsurların bir araya gelmesiyle
ortaya çıkmıştır. (Örn., Picasso’nun Kübizmin doğuşunu Afrika
maskelerinden esinlendiğini söylemesi gibi) Ayrıca bir not
defterine sürekli not almak ya da yazmak da yöntemlerden
biridir, yaratıcılık adına. Daha sonra bu notlar
değerlendirilir, ilişkilendirmeler yapılır.
6. Görsel
incelemeler; bakma, gözden geçirme, denetleme. Müzeler, sanat
galerileri, kütüphaneler beyni zenginleştirecek kaynaklardır.
Tasarım süreci ise;
• Problemin tanımı
• Bilgi
toplama
• Yaratıcılık ve buluş süreci; problemin tanımı ve
olasılıkların araştırılmasına yönelik çalışmaları içerir.
Çözümler, olasılıklara noktadır.
• Çözüm bulma
• Uygulama
Tasarımda görsel unsurlar bir bütünlüğe sahip olmalıdırlar.
Ayrıca tasarımda sezgi, önsezi de önemlidir. Ancak bir tasarım
salt içgüdülerle oluşmaz. Tasarım ilkelerini bilmek (zıtlık,
ritm, denge vb.) ve bunları gerektiği yerde kullanmak lazımdır.
İşte Sanat eğitimi bu anlamda da gereklidir. Sayın Prof. Dr. B.
Özgültekin’in de dediği gibi önce yaratıcılık gelir, kafaları
bloke etmeden. Kendisi Almanya’daki Sanat Eğitiminden verdiği
örneklerde “yumurtayı kırmadan bir masa üzerinden yere nasıl
düşürürsünüz” sorusuna öğrencinin yanıt araması vardı, uygulama
çerçevesinde. Bu, öğrenciyi salt gördüğünü yineleyen, öğretmen
kimliğine büründüren tarzdan kurtulması beyinsel faaliyetlerini,
sezgilerini, duygularını, kendi kişiliğini kullanması demektir.
Hayal eğitimi de gereklidir.
Hocanın tahtada
gösterdiğini yineleme değil. G. Vassaf “yaratıcılığın duvarları
yoktur” diyor ve devam ediyor; “yaratıcılık yaşamın
doğrulanmasıdır. İnsanın özgürlüğünün doruk noktasında yeni
ufuklara doğru uzanmasıdır. Yıkıcılık yaratıcılıkla yok edilir”.
Yaratıcılık, yoğunluğu beraberinde getirir. İnsanın ve yaşamın
anlamıdır. Bir gereksinmedir çünkü. Var olmanın bir yolu,
hayatın göstergesidir. “Ölümsüzlük adına yaratıcılık eylemi
vardır. Resim yapmak gibi” (Lifton) Yaratılanın paylaşılması bir
başka doyum noktasıdır. Anlam göstergesidir. “Yaşam sevgisinin
içinde yaratıcılık vardır.” (E. Fromm) Tüm bunlar fark etmekten
geçiyor. Algının önemi burada başlıyor işte. Yeşili görmek, kuş
sesini duymak, yanımızdan geçip giden güzelliği ya da kötülüğü
fark etmek ve sevgiyle örüntülenen yaratıcılık gibi...
İletişim, yaşantımızı etkileyen en önemli özelliktir. Sanat da
bir şekilde iletişim serüveninin içinde yer alır. Eğitimin bu
bağlamda payı çok büyüktür ve sanatla eğitim arasında bir ilişki
vardır. Sanatı kavramak, sanat eserinde iletilmek, duygu ve
düşünceyi anlatmak da bir sanat kültürünü gerektirir. Sanat
insanın özsel güçlerinin dışa vurumudur ve gelişmeyi sağlar.
İnsanın en önemli özelliği öğrenmek ve bunu deneyimlerinde
kullanarak gelişmektir.
“Tasarım eğitiminde, bilinçaltı
ve bilinçüstü düşünme olgusu ve duyusunu kendine özgü bir bütün
haline getirme amaçlanmalıdır. Bu bağlamda algı eğitimi de
yapılmalıdır.” (B. Dene). Yetenek kalıtımsal olabilir ancak
yaratıcılık öğretilir ve geliştirilebilir. Yaratıcı yetiler
entelektüel birikim ve becerilerden kaynaklanır. Bu da eğitimle
gelişebileceğinin bir göstergesidir. Tabii bunda araştırmanın
önemi çok büyüktür. Çünkü daha çok araştırma yapanların, daha az
araştırma yapanlara göre yaratıcılıkları daha çok gelişir.
Burada öğretmene düşen görevlerden biri de öğrenciye kendini
eğitme olanağı tanımak, oto kontrolünü sağlamasına fırsat
vermektir. Öğrenciye eğitimde kazandırılacak yaratıcılık,
yaşantısı boyunca her alanda kullanacakları bir süreç, bir
düşünü tavrı olacaktır. Bu arada sanat kadar bilimle, bilim
kadar sanatla da ilgilenmek bilmek-hissetmek, mantık-sezgi
arasında gidip gelmeler yaşamı daha da hareketlendirecek ve
zenginleştirecektir. Yaratıcılığı geliştirilmiş insan
diğerlerinden farklıdır her anlamda beklentileri, yaptıkları ve
düşünü sistemiyle. Bu nedenle eğitimin içinde önemle yer alması
güzel bir dünyanın temeli olması açısından önemlidir. Çünkü
insanın doğasında seçmek, beğenmemek, daha iyiyi istemek vardır.
Eğitimle bunlar bilinçlenecek ve yükselecektir. Bazı
alışkanlıkların değişimi böyle gerçekleştirilir. Bu nedenle
öğrenciler cesaretlendirilmelidir. Yaratıcılığın reçetesi
yoktur, bireye göre değişir. Ama bu, öncelikle öğrenciyi ayrı
bir kişilik olarak kabul etmekle olur. “Sanat Eğitimi öğrencinin
algı alanının genişlemesine, sözlü iletişimin yanında sanatsal
bağlamda farklı bir alanda iletişimin gerçekleşmesine, kişisel
gerginliklerin azalmasına, ilgi ve merakın yoğunlaşmasına ve
teknik becerinin gelişmesine neden olur” (B. Doruk). Önemli olan
öğrencinin çevreyi gözlemleyip tepki göstermesi, ayırt etmeyi ve
yargılanmayı öğrenmesidir. Bunlar öğrencinin görsel, sessel,
devinimsel ifade gücünü artıracaktır. “Görsel dilin gelişmesi ,
görsel düşüncenin de gelişmesini beraberinde getirecektir.” (N.
Knople). Öğrenme tarzı; zihinsel yeti ve duyuşsal alandaki ilgi,
beceri ve değerlere ilişkin davranışları değiştirecek ve dengeli
bir şekilde geliştirecektir. Başlamak gözlemlemekle olur ve
uygulama, analiz, sentez, değerlendirme Sanat Eğitiminin
bileşenleridir. Yaratma; gözlem, bilgi, ilke, deney, merak,
araştırmayla gerçekleştirilir. Bu bağlamda parçaları
birleştirerek bütün oluşturmak böylece bütünlük içinde
çeşitlilik sağlamaktır. Tabii örneklerle de eğitimi
zenginleştirmek gerekir ; sanatçı ve öğrenci çalışmalarıyla.
İnsan; zihnini, duyularını, duygularını kullandığı sürece
vardır. Temel Tasarım bu işlevsellik nedeniyle gerçekleştirilir.
Not almayı öğrenmek -çizerek ya da yazarak-; yıllarca soru
sormayan, tek boyutlu, tek çözümlü daima öğretmenin istekleri
doğrultusunda görmeye alıştırılmış öğrencilere,
kazandırılacakların başında gelmelidir. Araştırma, bulma,
değiştirme, ekleme, çıkartma, yerine koyma, yeniden düzenleme,
tersine çevirme, birleştirme; Richards-Osborn beyin fırtınası
üzerine çalışmaların püf noktalarını oluşturur.
Gordon’a
göre;
1. İnsanların yaratıcılık süreçleri tanımlanabilir. Bu
tanım öğretilebilir bir yöntem halinde sunulursa hem bireylerin
hem de grupların yaratıcı üretimlerini arttırır.
2. Bilim ve
sanattaki yaratıcılık eşdeğerdir ve aynı bilinçaltı süreçten
yararlanır.
3. Kişisel yaratıcılık süreci ile grup
yaratıcılık süreci arasında benzerlik vardır.
Yaratıcılık
bir süreçtir, eğitimle geliştirilebilir. Öğrenci çalışmaları
izlenerek yaratıcılık süreci eğitilebilir. Önemli olan,
olaylara, fikirlere, kurallara, davranışlara, nesnelere farklı
bakmak ve değiştirmek istemektir. Yaratıcılık ayrıntının
görülmesi ve birleştirilmesidir. Bu nedenle eğitim sürecinde
yaratıcılık nefes almak gibi olmalıdır. Temel tasarım
düşünebilmeyi ve düşünce, sezgi ürünlerini iletebilmeyi içerir.
Ama hiçbir zaman unutmamak gerekir, Temel Tasarım yöntemleri
deneyseldir. Temel Tasarım Sanat Eğitiminin alt yapısını
oluştururken yaşam boyu sürecek anlamları içinde taşımalıdır. Bu
bağlamda sadece geleneksel biçimleri yinelemek yerine, çağın
kültürünü yakalama yolu ile yaratıcılığa yer vermek gereklidir.
Bu nedenle salt görüleni tekrarlamak ve kopya çalışmalarında
kalmak zanaatsal tavrı geliştirir. Halbuki yaratıcılıkta; algı
zenginleştirmesi, bellek beslemesi, sezgisel tavrı geliştirici
davranış biçimleri gereklidir.
Tekrar tanımlar yapılırken
ilişkilendirmeler ve değerlendirmeler yapmak lazımdır. Tabii
amaca erişebilmek için bu tarz bir eğitime çok küçük yaşlarda
başlamak gerekir. Sonuçta öğretme, öğrenmeye dönüştürülmelidir.
Bunun içinde öğretim elemanının hümanist, kuramcı ve uygulamacı
olması gerekir. Çalışmaların gerçekleşmesi öğretmen kimliğinde
değil öğrenci kişiliğinde olmalıdır. Kitle değil birey olmak
felsefesiyle yaşamak ve yaşatmak eğitim amaçlarının başında
gelir.
Tarihte kalabilmenin, uygar bir toplumda
yaşayabilmenin koşulu sanat, kültür olduğuna göre bu bağlamda
eğitiminin de ne denli önemli olduğunu kabul etmek durumundayız.
Kaldı ki vereceğim bir örnekte sanat eğitiminin salt kendi alanı
içinde hapis olmadığını, farklı alanlara da ne kadar katkısı
olduğunu gösterecektir. Yale Üniversitesindeki Tıp Fakültesi
öğrencileri bir tanıyı doğrulayan ayrıntıları sık sık gözden
kaçırıyorlarmış. Bu öğrencilere Güzel Sanatlar dersi verilmeye
başlanmış. Sonuçta bu dersi alan öğrencilerin tanı yetilerinin
geliştiği görülmüş (CBT). Bakmayı öğrenme ve ayrıntıda gezinmek;
algıyı, duyuları geliştirdiği kadar zihni yetileri de olumlu
etkiler. İnsan salt mantıkla örüntülü değil duyguyla da
yüklüdür. O halde Bilim Eğitiminin yanında Sanat Eğitimi de
gereklidir.
Rousseau, Pestalozzi ve Froubel çocuğun özgün
bir kişiliği olduğunu varsayıyorlar. İşte Sanat Eğitimi bu
anlamda büyüklerin, öğretmenlerin kişilik yinelemesi değil,
öğrencinin kendi kişiliği bağlamında geliştirilmesiyle
gerçekleştirilmesidir. F. Çizek (1920), gerçek yaratıcılık için
çocukların özgür kılınmalarının önemli olduğunu, onların
yetişkinlerin etkisinden uzak tutulmaları gerektiğine
inanmıştır. S. Freud (1920-1930) ise, yetişkinlerin sanatla
uğraşan çocuklara karışmalarının daha sonra telafi edilemeyecek
rahatsızlıklara ve çocukta bir çeşit duygusal komplekse neden
olabileceğini savunmuştur. 16. yy’ın yaşantısı ile orantılı
yöntemleri ya da bir okulun açılış yılındaki yaşantı ve aldığı
örnek zaman içinde yaşanan değişime koşut farklılaşmaya
gitmelidir. Yoksa eskiyi yinelemekten başka işe yaramayan
yöntemlerle öğrenci yaratıcı bazda yetiştirilemez. Halbuki Sanat
Eğitimi öğrenciyi görmeye bir o kadar da aramaya, sormaya,
denemeye, merak etmeye, yaratıcılığa vs. götürmelidir.
Bu bağlamda disipline edilmelidir Sanat Eğitimi. Eğitim
yöntemleri öğrenciye göre değişeceği gibi, doğrudan, rehberlik
anlamında ya da serbest tarzda da gerçekleştirilebilir. Yöntem
her ne olursa olsun öğretmen müdahale eden değil , yönlendiren,
organize eden ve değerlendirmeyi öğrenciyle birlikte yapan
olmalıdır. Hatta öğrencinin kendi kendini eleştirmesine olanak
sağlamalıdır. Tüm bunlar için de öğrenciyi tanımak gerekir.
Böylece öğrencinin kendi tarzını oluşturmasına imkan verilir. Bu
da ancak bireysel ayrıcalıkların ayrımında olmakla gerçekleşir.
Öğrenciye; kitap okuması ve bakması, sergi, müze gezmesi,
sinema, tiyatro saydam gösterilerine, konserlere gitmesi
önemsettirilmelidir. Örneğin kopya, çalışma tarzlarından sadece
birisidir. Ancak yaratıcılığa açık bir çalışma tarzı değildir.
Zanaat bağlamında öğrenciyi geliştirir. Ama hiçbir zaman Sanat
Eğitiminin amacı bu olamaz. Öğrenci çağın olanaklarından
yararlanmalı, malzeme seçiminin yaratıcılığın bir parçası olduğu
unutulmamalıdır. Eğitim; soran, düşünen, akıl yürüten, sorun
çözen, araştırıcı insan yetiştirir. Bunda öğretmenin rolü
büyüktür. Bunun için de öncelikle öğrenciyi birey olarak kabul
eder ve öyle davranır. Öğrenciyi yaratıcılık ve araştırma
bağlamında özgür olmaya özendirir. Bunlar, ders dışında da
öğrenciye zaman ayırmakla olur. Sanat Eğitimi ders saatleri
içine hapsedilemez, sığdırılamaz. Ayrıca öğrencide tekrar olmayı
denemek yanlıştır. Bunların sağlıklı olması, iyi bir pedagojik
formasyona sahip olmakla ve Sanat Eğitimcisi olarak mesleki
bilgiyle donanımlı olmakla gerçekleşir. A. Donald, “... birey
bilgisel açıdan donatılırken, paylaşmayı başarmayı, kendi
yeteneklerini sınamayı ve aşmayı öğrenmek zorundadır” diyor ‘Art
Education Theories’de. Sanat Eğitimi bir tasarımın
gerçekleşmesinde kullanılan yöntemler bütünüdür. Böylece bu,
bireyin kendisini ifade etmesinin bir olanağıdır. Duyu ve
duyguları ses, devinim, çizgi, renk, yazı vs. ile başkalarına
ulaştırmak olan Sanat Eğitimi, yönlendirme ve bilgilendirme
bağlamında gereklidir. Sanat, yaşamı değiştirmek adına yeniden
tanımlarken, yeniyi keşfetmektir.
Bu arada duygular
eğitilirken zihne dayalı yetiler de gelişir. Bu da bu alanda
edindiklerimizin başka alanlarda da kullanılabileceğini
gösterir. Sanat eğitimi; bireyin duygu, düşünce ve izlenimlerini
anlatabilme, yetenek ve yaratıcılığını estetik bir düzeye
ulaştırma amacıyla yapılan bir etkinliktir. Bir kültürel
yoğunluktur. Ama şunu da hiçbir zaman unutmamak gerekir; Sanat
Eğitimi bireyseldir. Bireyin yaratıcı güç ve yetisini eğitmek,
yaşamına aktarmasına olanak tanımak için vardır. Seçmek,
paylaşmak, gelişmek için Sanat Eğitimi vardır. Sanat Eğitimi
analiz ve sentezi öğreterek yaratıcılığı geliştirir. Öğrencinin
yaşamı sorgulamasını ve toplumda birey olarak yerini almasını
sağlar. Hayal gücünü çalıştırır; içsel güç, enerji, duygu, duyum
ve algının yaratıcı çabayla dışa çıkmasını, tercih edilen
malzemeyle şekillendirmelerine nedendir.
Sanatın
sosyo-kültürel, psikolojik amaçları vardır. “Sanat Eğitiminin
amacı; sanatın özü ile bütünleşip gelişmesidir; bireyin
psikolojik farklılıklarını da gözeterek, ruhsal
gereksinmelerinin doyurulmasıdır ve ruh sağlığı bakımından
dengeli bir birey yaratma cabasıdır.” (M. Erbay).
Bireye
eğitimi için gerekli bilgileri vermek lazımdır ama bunların,
yaşamsal özellik taşıması da gereklidir. Nasıl endüstri, Bauhaus
gibi bir okulu beraberinde getirdiyse modern yaşam da Sanat
Eğitimini Bilim Eğitimi yanında gerekli kılmış, ayrıca
uygulamaya yönelik yöntemlerinde çağa uygunluk gerektirmiştir.
Sanat eğitimi; bilgi verme, görme ve diğer yetileri geliştirme,
duyguya yaşam verme ve hayal dünyasının eylemini
gerçekleştirmedir. Kısaca Sanat Eğitimi başkalarıyla buluşma
köprüsüdür. Sanat Eğitimi amaçlarına bir kere daha bakacak
olursak;
1. Görsel yolla algılamayı öğrenmek
2.
Yaratıcılığı geliştirmek
3. Sanatın
anlaşılmasını-paylaşılmasını sağlamak
4. Kendini ifade etme
yeteneği kazandırmak
5. Endüstriye hizmet etmek
6. Yaşamı
değiştirmek
7. Sanat Eğitimi yoluyla doğru görme, ayrıtının
ayırtına varmayı sağlamak
8. Sanat Eğitimi duygu ve
düşüncenin görselliğe dönüşmesini sağlamaktır.
Sosyal
psikolog Dr. I.Taylor ise yaratıcılığı şöyle sınıflamıştır:
•
Dışavurumcu yaratıcılık (çocuk resimleri)
• Üretici
yaratıcılık ( meslek)
• Buluşa dayalı yaratıcılık ( bilim )
• Gelişmeci yaratıcılık
Sanat bir iletişim aracıdır.
Ayrıca geçmişi günümüze taşırken, geleceğimizi de yapılandırır.
Tüm bunlar eğitim çerçevesinde hükmetmek yerine demokratik
unsurları yerleştirmek, öğrenciye salt kuru bilgi aktarımı
yerine kişiliğine uygun gelişimi sağlama olanağı vermekle olur.
Yaratma öğrencinin kişiliğiyle ilgilidir. Bu nedenle Sanat
Eğitimi kitle eğitimi değil, bireysel eğitim olmak zorundadır.
Sanat Eğitimi; öğrenciyi, çok yönlü düşünen ve araştıran,
başkalarının düşüncesini mutlak kabul etmeyen, kuşku duyan,
duyuran nitelikte gerçekleştirmelidir.
Sonuçta Temel
Sanat Eğitimi bireyin yaratıcı, araştırıcı, sorgulayıcı olmasını
ve kendine güvenmesini sağlar. C. Smith, “Sanat Eğitiminde
belleğin eğitilmesine, çocukların zihin gözüyle çalışmasına
olanak tanınır” demiştir. Ama şurası da kesindir ki, Sanat
Eğitimi zaman içinde ve ayrıca bireyden bireye de değişir. Sanat
eğitiminde öğretmen rehberlik ederken öğrenci istediğinde veya
gerektiğinde devreye girerken, başka eğitimci ve sanatçılarla da
ders desteklenir. Ama bir danışman sürekliliği de olması
gerekir.
Programlar hazırlanırken; konuya göre, eyleme
göre (isteklere göre), kapsama göre (proje), çerçeve programlar
(amaç ve ilkeler) olarak gerçekleştirilir. Sanat Eğitimi
programlarında kullanılacak genel sanat dilinin yanında ülke
geçmişi, koşulları ve geleneği üzerine kurulurken, ulusal boyut
uluslararası boyutla zenginleştirilmelidir. Bilgi ve becerinin
birleştirimi olan eğitim; ulusal ve uluslararası tırmanışın en
önemli basamağıdır (M. Erbay).
Eğitimi kalıtımsal
özellikler, fiziksel özellikler (zeka, özel yetenek), kişilik
yapısı-psikolojik nitelikler etkileyeceğine ve bu da bireyden
bireye değişeceğine göre yöntemler de bu bağlamlarda değişir.
Bunlar dikkate alınırken yaşama geçirme tarzı; öğretmene
danışmanlık yüklemeli, hükmetmek değil. Bu arada kültürü koruma
ve ilerletme görevi de üstlenmelidir. E. Ulman, “eğitmenin,
öğrencinin kendi kişisel deneyimlerini araştırması ve bu
deneyimleri, kendi kişisel arzuları, gereksinmeleri ve
yetenekleri doğrultusunda düzenlemesi konusunda yönlendirmesi
gereğini” belirtmektedir. “Öğretim; öğrencinin sanat araçlarını,
olanaklarını ve sınırlamalarını anlamasına, ifade şekline ve
özel eğilimlerine en uygun araçları seçmesine yardım eder.” (M.
Erbay). Sanat Eğitiminde kendini gerçekleştirirken, öğrenci,
bireysel çalışmanın yanında grup çalışması da yapar.
Ayrıca disiplinler arası çalışmalar da yaptırılmalıdır. Ancak
bu, öğrenciye, onun kişiliğini yok edecek ve onu dolduracak
şekilde değil besleyecek, ayıklayacak nitelikte yaptırılmalıdır.
Bunda öğrencinin alt yapısı gözetilmeli, kitle eğitiminden
kaçınılmalıdır. Başka alanlardan besleneceği bilgi, uygulama,
görgüyü kendi alanıyla ilişkilendirmesine olanak tanıyarak;
disiplinler arası etkileşim, sağlıklı hale getirilmelidir. Yoksa
başka yerlerden transfer edilenler boşlukta kalacak, böyle bir
altyapıya sahip olmayanlar da anlam bulmayacaktır.
Köyde
Resim öğretmenliği yapan bir öğrencim, “şehirde malzeme çok,
köyde az” diyor. Bu nedenle zorlandığına dair serzenişte
bulunuyordu. Ona “malzemenin sorun olmaması gerektiğini,
takvimlerin arkalarına, gelen mektup zarflarına, eski gazete
kağıtlarına , etrafta bulunan ağaç parçalarına kadar her şeyi
değerlendirebileceğini” söylemiştim ve ilave etmiştim; “asıl
sorun malzemede değil, Sanat Eğitimine bakış açısındadır gerek
devletin gerekse senin. Bu, köyde de kente de değişmez. Önemli
olan, senin yaratıcı bir Sanat Eğitimcisi olman ve bunu derse
taşıman. Sınırları zorlamalıyız.”
Öğretmen öğrenme ortağı
olmalıdır. İnsan gereksinim duyduklarını öğrenmek ister.
“Bizdeki eğitimin anlamı eğmekten gelir. ‘Education’ dik durmak
anlamını taşır.” (T. Titiz). Bu anlamda Türk geni ve geleneği
taşıyan öğrenciye hitap ediyorsunuz. Maria Montessori “eğitim,
öğretmenlerin çocuklara sözcüklerle anlattıklarıyla değil,
çocukların fiziksel ve sosyal çevrede geçirdikleriyle
gerçekleşir” derken; Erasmus, ”Bir ulusun gerçek umudu,
gençliğinin iyi eğitilmesinde yatar” demiştir. Yaratıcılık
öğretim elemanının şablonlarıyla yok edilebiliyor. Halbuki
geleceğin toplumunu oluşturacak bireylere öncelikle özgür
düşünebilen, sorumluluk yüklenen, insana ve dünyaya saygılı olan
ve yaratıcı bir nitelik kazandırılmalı. Bunlar için özgüven
sağlanmalıdır. Bu da eğitimcinin baskın olmasıyla gerçekleşemez.
“Sanat Eğitimi; tüm dünyayı kapsar - geçmişi ve geleceği
ilgilendirir - bir ayrıntıdır- bireyin gelişimiyle koşuttur -
bireyin kendi kendini koşullamasıdır - bağımsızdır - kesinlik
yoktur - değerlendirmesi kesin değildir -öğrenci kendi
meraklarıyla yol alır - hoşgörülüdür - insan bedeninin
sınırlarını zorlar - öğrenci tüm dünya ile savaşım yaptığını
bilmelidir - kendini ispatlamaya çalışmak gelişme nedenidir.”
(İ. Usmanbaş).
Yapılacak çalışma ‘ben’de, zihinde, duyuda
oluşur. Bunların eğitimi ve ne ile ifade edildiği de çok
önemlidir. Eğitimde; özgür bir yaratıcı ve orijinal düşünür
olmak durumundayız. Bir ülkenin gelişimi basmakalıp
yinelemelerin yaşama geçirildiği eğitim tarzıyla değil,
ütopyaların arkasında durmakla, hayal gücünü zorlamakla,
orijinaliteyi yakalamakla olur. Bu da eğitimde yaratıcılığın ön
plana alınmasıyla gerçekleşir. Önce yaratıcılık geliştirilmeli
ki bu tarz, her alana uygulanabilsin. Hayal gücü geliştirilen
birey bunu her alana uygulayacaktır mutlaka. “Yaratıcılığın
zaman içinde süreç olarak izlenmesinin gerekliliği kadar çevre
koşulları ve kişilik özellikleri de göz önünde
bulundurulmalıdır.” (H. S. Yavuz) Yaratıcılık bir süreç olduğu
için de eğitilebilir. Psikolojik düzeyde yaratma biyolojik
düzeyde yaşamla koşuttur. Yaratıcı bir bireyin verimli
olabilmesi güdüleme ve bireysel özellikleriyle örtüşür. Yetenek,
kalıtım ve çevre koşullarına bağlıdır. Sunu, bu yetiyi
geliştirebilir ya da ket vurabilir. Bu anlamda eğitimde,
yaratıcı öğrenim ön plana alınmalıdır. Değişiklik ve yenilik hoş
görüldüğü sürece yaratıcılığa pirim verilmiş demektir.
Unutmamalıdır; yaratıcılık herkesin işidir.
Osborn
(1962), zihinsel işlevlerin yönetilmesi şöyle sıralamıştır;
1. İçe alma-bilgiyi içerebilme yetisi
2. Bilgiyi tutabilme ve
anımsa yeteneği (Görme ve anımsama)
3. Yargı
4. Hayal
gücü-yaratıcı düşünme yetisi
Sürecin aşamaları;
1.
Olayı saptama
2. Sorun tanımlama
3. Hazırlık, analiz ve
sentez
4. Fikir bulma
5. Düşünce gelişmesi
6. Çözüm
7. Değerlendirme
8. Benimseme
Sanat Eğitiminde hayal
gücünün görsel kayıtlarla zenginleştirilip araştırmaya
yönelinmesi ve değerlendirmeler söz konusudur. Yaratıcılık
evrenseldir, farklılıklarına karşın herkeste bulunabilir. İşte
bunun eğitimle geliştirilmesi söz konusudur. Bunun için çevreye,
insana duyarlı olmak gerekir. Bu duyarlılık yaratıcılığı da
beraberinde getirecektir mutlaka. Görme, anlama, ilişkilendirme,
merak yeni doğumların nedenidir. İşte bu da doğru bir eğitim
anlayışına tabii tutulduğunda doğumun sağlıklı olmasına neden
olacaktır. Yoksa doğum baştan değil ayaklardan başlar. Öğretim
elemanı, anlatmanın çeşitli yolları olduğunu vurgulama
rehberliğinde bulunurken hoşgörü çerçevesinde de öğrenciyi özgür
bırakabilmelidir.
Tüm bunların çok küçük yaşlarda
başlaması gerekir ki yaratıcılık konusunda başarı artabilsin.
Düşüncenin, yaratının değeri çok erken yaşlarda verilmelidir.
Yaratıcı süreç de her şeyde olduğu gibi gereksinmeler
çerçevesinde varlığını sürdürür. O halde öğrenciyi doldurmak
değil; gereksinmelerine yanıt aramak, aramasına olanak tanımak
daha doğru olur. Şunları hiçbir zaman akıldan çıkarmamalıdır;
tüm bireyler değişik alanlarda yaratıcı yetilere sahiptir.
Herkesin ilgi alanı gibi yaratı alanı da farklıdır ve
yaratıcılığa giden yol gereksinmeden, duyarlılıktan geçer. Yeni
yöntemler sınanırken, doldurma yerine ilgi ve kapasite
farklılıkları hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Öğretim
elemanı bunu hep canlı tutmalıdır. Bu olguyu zenginleştirmek
aileye ve öğretim elemanlarına düşer. Yapıcı eleştiri de olumlu
tavır için bir göstergedir doğrusu.
Slovhover, yaratıcı
sürecin bir düş yolculuğu olduğunu her an ortaya çıkacağını
savunur. Sanat ve kültürde yaratıcı süreç simgeye çevrilir.
Eğitim sürecinde de gerçekleştirilen budur. Freud, insan
zihninde şiirsel bir güç olduğuna inanır. Jung, yaratıcılığı
bilinçaltına dayandırır. Rank’a göre ise; sanatçı, irade ve
işlem adamı, başka bir deyişle yaratıcıdır. Ama tüm bunların
kaynağı ne olursa olsun yaşam ve ölüm her şeyi belirliyor
galiba. Ölümsüz olabilmenin tadı sanatta doyasıya var. Var
olmanın dayanılmaz hafifliği gibi, sevginin paylaşımı,
yaratılanların paylaşımı; işte gerçek olan bu. Önemli olan bunun
doğumunu ve gelişimini sağlıklı yapabilmektir. Ailede başlayan
bir şeyler olmalı; çocuğun yapısına, farklılığına değer verme
gibi.. Bu örüntü, eğitimde sağlıklı bir şekilde devam etmeli.
Çünkü J. Dewey’e göre “eğitim sosyal değişime açılan bir
yoldur”. Daha iyiye, daha güzele, daha insansılığa yürüme
gerekliliği, kaliteli bir yaşamın denek taşlarıdır. Dünyanın %
70’i su, insan vücudunun % 70’i su olduğu gibi dengede olunca
günlük yaşam, ya da kağıda, tuvale, mekana, sese, devinime
dönüştürülen yaratı yerini bulacaktır. Tıpkı vücudun biyolojik
yaşamını sürdürebilmesi için ne istediğini bilmesi gibi. Bunlar
özgüvenle gerçekleşir. Demek ki eğitimin ereklerinden biri de
öğrenciye özgüvenini sağlamaktır. Bu da bireysel eğitimle
olacaktır, kitle eğitimiyle değil. “Yaratıcılığı ortaya çıkarmak
ve geliştirmek için bir tür sorun çözme olarak ele alındığında,
yaratıcılığı etkileyecek ve deneysel olarak kullanılabilecek
değişkenler üzerinde durulması yarar sağlayacaktır” (Halide S.
Yavuz). Bu durumda Sanat Eğitiminde öğrenciyi araştırmaya
yönlendirmek en doğru yöntemlerden biri olacaktır. Bunun
beslenmesi de çok önemlidir. Okuyarak, gezerek, izleyerek vs.
Yaratıcı bireyin özelliklerinden birkaçı;
•
Başarılıdır,
• Yaratıcı insan düzen gereksinmesi ile
güdülüdür (Baron, 1958)
• Meraklıdır
• Öz kanıtlama
içersindedir.
• Özgürdür
• Yüksek üretim gücüne sahiptir
• Kuşkuludur
• İlgi alanları çok yönlüdür
• Estetiksel
yargı içindedir
• İçe dönük bir yapısı olabilir
•
Coşkuludur
• Önsezilidir
• Etkileyendir.
Sanat
Eğitimi; bireyin duygu, düşünce ve izlenimlerini anlatabilme
yeteneklerini ve yaratıcılık gücünü estetik bir düzeye ulaştırma
amacıyla yapılan tüm eğitim çabasına denir. Böyle bir çalışma
bireyler arası diyalog sağlar ve eşit hakları amaç edinir.
İçinde özgürlüğü taşıdığı için sanat, toplum normlarıyla çakışma
gösterir, bu da yaratıcılığa temel sağlar. Bireyin sessizliğini
giderir; yetilerini harekete geçirerek kendilerine güven
sağlamak Sanat Eğitimi ile gerçekleşir. Sanat Eğitimi ikilidir.
Sanattan anlayan, onu seven, bilinçle izleyen bireyler
yetiştirmenin yanında sanatı yaşam biçimi yapacak bireylere
hitap etmek ve sanatçıya çalışma ortamı hazırlamaktır amaç. Eşit
hakların sağlanmasında Sanat Eğitimi salt düşünce oluşumu değil,
aynı zamanda bir öğrenme sürecidir. Bu hakların sayılması
bireyin başarılı bir toplum yapısında yükselme şansını artırır.
Ona uğraşlarında objektiflik kazandırır. Sonuçta Sanat Eğitimi;
estetik duyarlılık kazandırır. Duygu ve düşüncelerin başka
insanlara bu yolla ulaşmasını sağlar.
Öğrencinin
zihinsel ve algısal yetileri gelişir. Yaratıcı bir düşünce tarzı
kazandırır. Sürekli çevresini sorgulayan, eleştiren ve
değerlendiren bireyler yetişir. Bu bağlamda Sanat Eğitimini
gerekli kılan etmenleri de şöyle sıralayabiliriz.
Toplumsal neden; günümüzde Sanat Eğitimini gerekli kılan en
önemli neden; toplumun giderek sanayileşmesi ve insanların
mekanik bir ortama yöneltilmesi sonucu bireye duygusal bir takım
değerler yüklemedir. Sanat Eğitimi; doğa, madde ve insan
arasında ilişki geliştirmeyi sağlar.
Psikolojik neden;
bireyi, üstün kılan tasarım ve yaratma yeteneğidir. Sanat
Eğitimi bu yetiyi en özgür uygulama alanıdır. Yaratma olayı
psikolojik olarak algılamaya yöneliktir. Algı, duyu organlarımız
yoluyla çevre hakkında edindiğimiz bilgilerin toplanması ve
yorumudur. Ancak bireyde bulunan yaratma gereksinmesi
kısıtlanırsa ruhsal yönden uyumsuz bir insan haline döner.
Halbuki Sanat Eğitimi; algılama, yaratıcı düşünme - hayal gücü
geliştirilme, analiz ve sentez, yaratıcı problem çözme ve
yorumlamayı içerir. Estetik neden; estetik, bireyde ayırt edici
kuvvettir. Bu, seçme olayını da beraberinde getirir. Bu da Sanat
Eğitimini gerekli kılar.
Yaşamın getirileri ve sorunları
yaratıcı süreçle çözümlenebilir. Bu, Bilim Eğitiminde de
böyledir, Sanat Eğitiminde de ve yaşamın içinde de. Bu bağlamda
Sanat Eğitimi, okullarımızın ilkinden sonuncusuna kadar
verilmelidir.
Sanat Eğitiminin yorumuna dair örneklerle
yazıma nokta koymak istiyorum.
• SANAT EĞİTİMİ, bireyin
duygu, düşünce ve izlenimlerini anlatabilmede yeteneklerini ve
yaratıcılık güncünü estetik bir düzeye ulaştırmak amacı ile
yapılan tüm eğitim çabasına denir.
• SANAT EĞİTİMİNİN bir
başka yararı da kişisel bütünleşmedir. Bu, sanatın ara sıra
sembolik ifadeler aracılığıyla gerilimleri azaltması yönündeki
katkısıdır.
• SANAT EĞİTİMİ, teknik becerilerin
gelişmesini de sağlar. Resim ya da çizimle de, müzik ya da diğer
bir güzel sanat dalında da beceri kazanma aracı olmasıdır.
• SANAT EĞİTİMİNİN GEREKLİLİĞİ
- Uygar bir toplum yaratır
- İnsan ruhunu yüceltir, ruhsal gereksinmeleri doyurulur
-
Dengeli bir birey yaratır
- Zihinsel yetileri geliştirir.
- Kendine güvenen insan yetiştirir.
- Teknolojik yoğunlaşma
karşısında denge oluşturur.
- Sanat eğitimindeki değişmeler,
toplumdaki bilimsel, teknolojik, kültürel, siyasal değişmelere
de bağlıdır. Aynı biçimde bir toplumsal kurum olarak “okul” ve
bir toplumsal bilim ve düzence olarak “eğitim” de değişime
uğrayacaktır ve uğramaktadır.
• SANAT EĞİTİMİ, öğrenme
süreçlerinin en iyi biçimde düzenleyip yönlendirdiği sanat
etkinlikleri sürecinin sonunda katılanlar, dolaysız olarak
yaşadıklarının ve denetlediklerinin birer yaratıcı anlatıma
kavuştuğunu, “kendini ifade”, “kendini gerçekleştirme”
olgularının gerçekleştiğini görürler. Gerçekle, madde ile
dolaysız olarak kurulan bağ, hem gerçeklerin hem de benzer
süreçlerden geçen her türlü yaratmanın, özellikle sanat
ürünlerinin anlaşılıp değerlendirilmesini ve yorumlanmasını
güçlendirir. Bu tür etkinlikler; eski ve yeni sanat yapıtlarının
incelenmesi, sanat akımlarının, onların üsluplarının ve ünlü
sanatçıların tanıtılması gibi bilgilerle de desteklenir. Böylece
hem üretici hem alıcı, yani sanat tüketicisi için de dengeli bir
yetişme sağlanır.
• SANAT EĞİTİMİ, eğitim-öğretim
çocuğun imgeleminin canlı tutulup yaratıcılığa çevrilebileceği
biçimde tasarlanmalıdır. Yeteneklerin çeşitliliğini hesaba
katmayı bilen, derinliğine bir öğretim gereklidir. Çünkü
yaratıcılık, aklı da bir dereceye kadar kullanarak birtakım
tekniklerin kazanılmasına bağlıdır.
• SANAT EĞİTİMİNDEN,
salt görsel ve plastik alandaki eğitim değil, tüm ifade
tarzlarını kapsayan bir eğitim anlaşılmalıdır. Bilinç, yargılama
ve usa vurma güçlerinin aslında zekaya dayalı tüm duyumların ve
duyguların eğitimidir. Bireyin nesnel dünyadan edindiği algılar
ve bunlara ait imgeler yanında, içten gelen ve herkeste bulunan
imgelerle, alt-bilinçte oluşan imgeler bulunur. Bunlarda bir tür
anlatım biçimi, dili olup, sanat etkinliğinin temel
öğelerindendir ve bunlarda eğitilebilirler. Eğitimin genel
amacı, her bireyde kişiliğin gelişmesine yardımcı olmaktır. Bunu
gerçekleştirmek için de Sanat Eğitimi-estetik eğitim şarttır.
• SANAT EĞİTİMİNİN AMAÇLARI (Read)
- Tüm algı ve duyum
tarzlarının doğal yoğunluk ve yeğinliğini korumak,
- Çeşitli
algı ve duyum tarzlarının birbiriyle ve çevresiyle bağlantısında
uyum sağlamak,
- Duyguların anlaşılabilir, paylaşılabilir
biçimde anlatımını sağlamak,
- Zihinsel yaşantıların
anlaşılabilir biçimde anlatımını sağlamak (düşünce, duygu,
duyum, sezgi). Bunların eğitilmesi, kişiliğin gelişmesine neden
olacaktır. (Read)
Sonuçta, iyi bir okul önemlidir. Ama ondan
daha önemli olan bireyin kişiliğidir. Bu nedenle iyi bir okuldan
vasat, kötü bir okuldan ise iyi bir şekilde mezun olunabilir.
Nitekim eğitimci yetiştirme amacı taşımayan Sanat okullarından
mezun olanlar sanatçı olarak yetiştirilmezler. Bu, insanın
kendisindedir, içindedir. Gelişmesi okulda olur, kararı
kendisine aittir. Bunun ekimi anne karnında başlar, çevrenin
doğru yönlendirmesiyle gelişir. Bunun için eğitim özellikle
Sanat Eğitimi doğru ve bireysel bağlamda verilirse yaratıcılık
gelişir, mezun olanların alımları yeterli ve kendi gelişimine
açık olur. Demek ki başkalarının peşinden giden değil kendi
olanlar yaratıcılığa açıktır. Buna olanak tanıma veya tanımama,
eğitimciyi ilgilendirir öncelikle. Tabii anne de bir
eğitimcidir. Bu anlamda annenin eğitimi de çok önemlidir.
Kültürel Açıdan Avrupa Birliği'ne Yaklaşım
Sempozyumu Sonuç Bildirisi
Yaratıcılık ve sanat eğitimi konularında Avrupa Birliği’yle
aramızdaki farklılığın giderilmesi için, bireyi meşrulaştıran
bir eğitim sistemi kaçınılmazdır. İdeal eğitim için öğrenciye
seçenekler getiren ortam ve yaratıcılığın ipuçları sunulmalı,
öğrenci ve öğretim üyesi arasında karşılıklı güven
oluşturulmalıdır. İnsan hakları, çevre, kent kültürü, tarihsel
ve doğal mirasın korunmasını, yurttaşlık bilinci ve özgür birey
kimliğiyle özümseyip geliştirebilecek nesillerin yetişmesini
temel alan bir eğitim hedeflenmelidir.
Kaynaklar:
Yavuz, H. S. (1994). Yaratıcılık. İstanbul: Boğaziçi
Üniversitesi Yayınları.
Büyükişleyen, Z. (1977). Sanat
eğitimi. İstanbul: Meteksan.
Becer, E. (1997).
İletişim ve grafik tasarım. Ankara: Dost.
Nietzche, F.
(1990). İyinin ve kötünün ötesinde bir gelecek felsefesini
açış. İstanbul: Ara.
Gündüz, V. (1996). Cehenneme
övgü gündelik hayatta totalitarizm. İstanbul: Ayrıntı.
Bu yazı PiVOLKA'nın basılı sürümüyle aynıdır. Kaynak
göstermek için:
Çellek, T. (2003). Sanat ve bilim
eğitiminde yaratıcılık. PiVOLKA, 2(8), 3-10.