Parafili: Cinsel Sapkınlık
G. Akbaş
[PDF]
[HTML]
İçimdeki Müzik
L. Korkmaz
[PDF]
[HTML]
Edebiyat Çalışmaları ve Psikoloji
N. Korkut Naykı
[PDF]
[HTML]
Arada Kalmış İmgeler:
Ölüm, Fotoğraf ve Ölü-Doğan
Fotoğrafçılığı
P. Aytemiz
[PDF]
[HTML]
Madde Yanlılığı: Test Maddeleri
Yanıtlayıcılara Performanslarını
Göstermeleri için Eşit Şans
Sağlıyor Mu?
H. E. Suna
[PDF]
[HTML]
Kişilerarası Tarz, Kendilik Algısı,
Öfke ve Depresyon
N. Hisli Şahin
[PDF]
[HTML]
Öteki Birey: Şizofreni
Öteki Kafe: Mavi At
M. M. Yüksel
[PDF]
[HTML]
Okuyacağınız yazı müziğin -müzik dinlemenin, müzikle uğraşmanın ve de müzik aleti çalmanın- hem fizyolojik hem psikolojik etkileri üzerine kaleme alınmıştır. Öncelikle neden bu yazıyı yazmaya karar verdiğimi belirtmek isterim. Günün yorgunluğu, iş stresi, hem iş hem de özel hayatımızdaki kaygıları nasıl müzikle hafifletebileceğimizi, varolan potansiyelimizi nasıl müzikle daha iyi kullanabileceğimizi, ayrıca müziğin sadece psikolojik değil fizyolojik sağlığımızla ne kadar ilişkili olabileceğini biraz olsun fark ettirebilmek için. Ayrıca, sürekli değişen eğitim sisteminin getirdiği endişelerle yaşamak zorunda kalan, bu sistemin içine sıkışmış ya da deyim yerindeyse sıkıştırılmış öğrenci ve velilerin mücadelesine belki de farklı bir bakış açısı ve yöntemle destek sağlamak, hem öğrencilerin hem de velilerin müzikle biraz nefes alabileceklerini fark ettirebilmek için. Yazının devamında, yapılan çalışmalardan örnekler verilerek müziğin fizyolojik sağlığımız, bilişsel performansımız ve psikolojimizle ilişkisinden daha ayrıntılı bahsedilecek ve bu ilişkide belirleyici olabilecek faktörler tartışılacaktır.
Bedenimiz ve Müzik
Müziğin
fizyolojik etkilerini ele aldığımızda, müziğin ‘tedavi’ amacıyla
kullanılmasının hiç de yeni bir yaklaşım olmadığını görüyoruz.
Hodges ve Wilson (2010) makalelerinde, Amerikan Tıp Birliği
Dergisi’nin (Journal of the American Medical Association) 1914
yılındaki sayısında bölgesel veya lokal anestezi yapılan
hastalarda müziğin etkisiyle ilgili bir rapor olduğunu
belirtmiş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hem fiziksel hem
duygusal travma yaşayan binlerce gaziye müzik terapi
uygulandığından bahsetmiştir. 1950’li yıllarda yapılan
çalışmalar ise ameliyatlı hastalarda müziğin solunum, kalp atış
hızı ve kan basıncı gibi pek çok sağlık göstergesi üzerinde
olumlu etkisini kanıtlamıştır. Günümüzde ise müzik terapi dünya
üzerindeki pek çok hastanede ve pek çok sağlık kuruluşunda
yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bu noktada, doğduğumuz
andan itibaren müziğin fizyolojik sağlığımızla ne kadar ilişkili
olabileceğini gösteren yeni doğan araştırmalarından bahsetmek
yerinde olacaktır. Yeni doğan yoğun bakım ünitesinde kalan
prematüre bebeklerle yürütülen 35 çalışmanın değerlendirildiği
makalede (Hodges ve Wilson, 2010) müziğin -özellikle normal
gebelik süresini (31 hafta) geçen bebeklerde- kalp atış hızını
düşürme, oksijen doygunluk düzeyini artırma, hastanede kalma
süresini azaltma ve kilo artışı, gibi pek çok olumlu fizyolojik
etkisinden bahsedilmiştir. Bunun yanı sıra, bu makalede müziğin
davranışsal sonuçları ile ilgili çalışmalara da dikkat
çekilmiştir. Bebeklerin müzik dinletisi sırasında ya da hemen
sonrasında, hem uyanık hem de uykuda oldukları sürede, daha
sakin oldukları, davranışsal stres tepkilerinin azal-dığı,
ebeveyn-bebek etkileşiminin arttığı, müzik verilmeyen durumla
karıştırıldığında bebeklerin ağlama sürelerinin çok daha kısa
olduğu gibi bulgulara yer verilmiştir.
Müziğin prematüre
bebekler üzerindeki olumlu etkisi genel olarak kanıtlanmışsa da
müziğin çeşidi ve desibeli gibi aracı değişkenlerin de üzerinde
durulmalıdır. Bu konuyla ilgili, 10 çalışmanın dahil edildiği
meta-analiz çalışmasının sonucunda Standley (2002), şu noktalara
dikkat çekmiştir: (1) -eğer sözlü müzikse- Şarkı ya da ninninin
bir kadın ya da çocuk tarafından seslendirilmesi, (2) volümün 70
desibel (dB) civarında olması, 75 -80 dB’i asla geçmemesi, (3)
müziğin 20-30 dakika gibi kısa sürelerle verilmesi, (4) müziğin
kesintisiz, durağan, dingin, rahatlatıcı ve bebeğe yönelik
olması.
Kuşkusuz bedenimiz ve müzik arasındaki ilişkiyle
ilgili daha ayrıntılı sonuçlar için gelecekte yürütülecek
çalışmalara ihtiyaç vardır. Ancak görünen o ki, doğduğumuz andan
itibaren müziğin temel düzeyde fizyolojik sağlımız üzerindeki
olumlu etkisi söz konusudur.
Bilişsel
Aktiviteler ve Müzik
Müzik dinlemenin iş
başarısı ve bilişsel performans üzerindeki etkisine baktığımızda
ise yine karşımıza oldukça olumlu bir tablonun çıktığını
söyleyebiliriz. Müziğin olumlu duyguları, olumlu duyguların ise
bilişsel materyalin daha iyi düzenlenmesini sağlayarak
yaratıcılığı artırdığı bilinmektedir. Dolayısıyla müzik, müzikle
ilgili olmayan fakat yaratıcılık gerektiren bir iş ve görevde
uyarılma durumunu ve olumlu duyguları artırarak daha iyi
performans göstermemizi sağlayabilir.
Sürekli olarak üretkenlik ve yaratıcılık
gerektiren bilgisayar bilgi sistemi yazılımcılarıyla yürütülen
çalışma müziğin hem olumlu duyguları artırma hem de iş
performansı üzerindeki etkisine örnektir (Lesiuk, 2005). Yapılan
çalışmada, yazılımcılardan ilk hafta normalde ne kadar müzik
dinliyorlarsa o kadar müzik dinlemeleri, 2. ve 3. hafta
süresince, kendi tercih ettikleri CD’lerden ya da araştırmacılar
tarafından getirilen 65 CD’lik setten seçim yaparak müzik
dinlemeleri istenmiştir. Dördüncü haftada ise katılımcılardan
hiç müzik dinlememeleri istenmiş ve 5. hafta yeniden müzik
dinlemelerine izin verilmiştir. Sonuçlar, yazılımcıların olumlu
duygu durumunun müzik dinledikleri haftalarda arttığı, müzik
dinlemedikleri hafta azaldığı ve müziğin tekrar geri geldiği 5.
haftada yeniden arttığını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca
yazılımcıların, müzik dinlenmedikleri hafta iş kalitesinin -az
da olsa- düştüğü rapor edilmiştir. Dahası, katılımcıların, müzik
dinlenmedikleri hafta görevleri üzerinde amaçlanandan daha fazla
zaman harcadıkları bulunmuştur. Yani müzik yazılımcıları daha
uyanık ve enerjik tutarak daha kısa zamanda görevlerini
tamamlamaları üzerinde etkili olmuştur.
Belirtildiği
gibi, müziğin iş-görev performansı üzerindeki olumlu etkisi
olumlu duygularla ilişkilendirilmektedir. Çok yüksek ya da çok
düşük seviyedeki uyarılma ve kaygının bilişsel performans
üzerindeki olumsuz etkisi ve olumlu duygu durumunun problem
çözme becerisi üzerindeki olumlu etkisi bilinmektedir. Thompson
ve arkadaşlarının (2001) yürüttüğü diğer bir çalışmada Mozart’ın
sonatlarını dinleyen katılımcıların, hiç müzik dinlemeyen ve
Albinoni parçalarını dinleyen katılımcılara göre görsel akıl
yürütme testlerinde daha başarılı oldukları gözlenmiştir. Fakat
bu etki Mozart’ın kendisine değil, parçaların olumlu duygu
durumunu ve uyarılmayı artırmasıyla ilişkilendirilmiştir.
Araştırmacılar bu bulguyu hoşa giden bir uyaranın olumlu
duyguları ve uyarılmayı artırarak iş performansını olumlu yönde
yordaması olarak yorumlamışlardır. Sonuç olarak, hoşumuza giden,
daha olumlu hissetmemizi sağlayan müziklerle daha başarılı
olabilmemiz, daha verimli çalışabilmemiz olası gözükmektedir.
Psikolojimiz ve Müzik
Müziğin
psikolojimiz üzerindeki etkisiyle ilgili yapılan çalışmalar,
müziğin duygu durumu, kaygı, saldırganlık gibi pek çok değişken
üzerindeki etkisini göstermektedir. Ayrıca müzik terapi üzerine
yapılan çalışmalar müziğin sağaltıcı etkisiyle ilgili de
kanıtlar sunmaktadır. Takip eden kısımda öncelikle müziğin nasıl
farklı duygularla ilişkili olabileceğinden bahsedilecek,
devamında ise müzik terapi ve bu terapinin iyileştirici
etkisiyle ilgili çalışmalardan örnekler verilecektir.
Krahe ve Bieneck
(2012) müziğin duygu durumu ve saldırganlıkla ilişkisini
araştırmıştır. Araştırmacıların, yürüttükleri deneysel çalışmada
katılımcıların hoşa giden, hoşa gitmeyen ve hiç müzik verilmeyen
üç farklı koşulda, hem duygu durumları hem de olumsuz geri
bildirimlere verdikleri tepkiler ölçülmüştür. Müzik verilen
gruplardaki katılımcılara çalışmanın amacının müziğin
kişiler-arası problemleri çözme üzerindeki etkisiyle ilgili
olduğu söylenmiştir. Katılımcılardan kendilerini evlilik
danışmanı olarak hayal etmeleri ve eşler arası çatışmayı içeren
bir sorunu okuyarak bu sorun için çözüm önermeleri istenmiştir.
Önerilerinin diğer bir katılımcı tarafından değerlendirileceği
de eklenmiştir. Katılımcıların olumlu ve olumsuz
geribildirimlere nasıl tepki vereceklerini ölçebilmek için,
katılımcıların yarısına önerilerinin diğer katılımcı tarafından
olumlu değerlendirildiği, diğer yarısına ise olumsuz
değerlendirildiği söylenmiştir. Devamında ise katılımcı-ların
saldırganlık seviyeleri ölçülmüştür. Ayrıca, katılımcılardan,
kendilerini değerlendirmiş olan diğer katılımcının farklı bir
problem için sunduğu çözümü değerlendirmeleri istenmiş ve
geri-bildirimleri saldırganlık davranışı indeksi olarak
kullanılmıştır. Hoşa giden müzik koşulundaki katılımcıların,
diğer iki koşulda olan katılımcılara göre duygu durumlarının
daha olumlu olduğu ve geri bildirimler karşısında daha az
saldırganlık gösterdikleri bulunmuştur. Araştırmacılar ayrıca
yaptıkları model analiziyle değişkenler arasındaki ilişki
örüntüsünü test etmişlerdir. Bulgular hoşa giden müziğin olumlu
duygu-yu artırdığını, olumlu duyguların ise saldırganlık hissini
azaltarak daha az saldırganlık gösterilmesini sağladığını; hoşa
gitmeyen müzik koşulunda ise daha az olumlu duygunun rapor
edildiğini ve bunun da daha fazla saldırganlık hissi üzerinden
daha saldırgan davranışa neden olduğunu göstermiştir.
Knight ve Rickard’ın (2001) yaptığı bir başka çalışmada ise
müziğin kaygıyı önleyici ve kaygıyı azaltıcı etkisi bulunmuştur.
Çalışmada kişi için stresli bir durum olan sözel sunuma
hazırlanma süresinde müziğin yatıştırıcı etkisi araştırılmış ve
sunuma müziksiz hazırlananların öznel kaygısının ve stresin
fizyolojik göstergeleri olan sistolik kan basıncı ve kalp atış
hızının anlamlı şekilde daha yüksek olduğu görülmüştür. Özetle,
sunuma hazırlanırken müzik dinleyenlerin hem öznel hem de nesnel
değerlendirmelerle daha az stres yaşadıkları ortaya çıkmıştır.
Yapılan bu çalışmalarla müziğin duygu durumumuz üzerinde ne
kadar etkili olabileceği ve belirli durumlarda vereceğimiz
tepkileri nasıl belirleyebileceği gösterilmiştir. Bu noktada
sorulabilecek soru, hoşa giden, olumlu duyguları artıran müziğin
kaygıyı ve saldırganlığı azaltıcı etkisi varsa, müzik kaygı,
saldırganlık ya da diğer psikolojik sorunlarda bir tedavi aracı
olarak kullanılabilir mi? Takip eden kısımda bu soruya cevap
arayan bilim insanlarının ‘müzik terapi’ konusunda yürüttükleri
çalışmalar çerçevesinde müziğin sağaltıcı etkisi
tartışılacaktır.
Müzik Terapi
Davranışçı, psikodinamik ve humanistik yaklaşımlar gibi farklı
teorik altyapıları olan müzik terapide, müzik dinleyerek ya da
müzik yaparak tedavi esastır. Psikodinamik yaklaşımdan gelen
analitik müzik terapi modellerinde, müzikle ortaya çıkan içsel
süreçlerin sözel olarak dile getirilmesi esastır. Hümanistik
yaklaşıma dayanan modellerde ise ‘burada ve şimdi’ vurgusu
yapılarak o anda -müzik dinlerken ya da müzik yaparken-
hissedilen duygularla ilgili farkındalık kazandırılır.
Davranışçı yaklaşıma dayanan modellerde ise, şarkı söyleme,
müzik dinleme ve müzik yapma belirli bir davranışı değiştirmeye
yönelik uyaranlar ve/veya ödüller olarak kullanılır. Müzik
terapinin, sözel olmayan müzikal etkileşimi araç olarak
kullanması sebebiyle, özellikle sözel olarak iletişim
kurulamayan durumlar için de etkili bir yaklaşım olduğu
söylenebilir. Müzik terapi farklı yaş grupları ve farklı
sorunlar için yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, yürütülen
bilimsel çalışmalarla kullanılan yöntemler geliştirilmekte ve
müzik terapinin etkinliği sınanmaktadır.
Çocuk ve ergenlerde davranışsal, duygusal ve bilişsel ruhsal
bozuklukların yaygınlığı % 8 ve % 26 oranında değişmektedir.
Bahsedilen ruhsal bozukların tedavisine yönelik 230’dan fazla
psiko-terapötik yaklaşım olsa da bunlardan çok azının etkinliği
bilimsel olarak sınanmıştır (Weisz ve Weiss, 1993). Müzik
terapinin çocuk ve ergenler üzerindeki etkisinin test edildiği
meta-analitik çalışma, müzik terapinin özellikle de gelişimsel
ve davranışsal problemlerdeki olumlu etkisini ortaya koymuştur.
Araştırmacılar müzik terapinin özellikle bu problemlerde etkili
olmasının nedenini, müzik yapmanın -şarkı söylemek enstrüman
çalmak gibi- çocukların dikkatini toplama ve konsantrasyon
süresini uzatma üzerindeki olumlu etkisiyle ilişkilendirmiştir.
Müzik terapinin müdahalesiz ve yargılamayan ortamı çocuklara
farklı durumlarda saklı kalan kapasitelerini ortaya çıkarma
imkanı sağlamaktadır. Ayrıca müzik terapide çocuklar ‘başarılı
olmak’ için kurgulanan bir ortama getirilmekte ve bu da onların
kendilerine olan güvenlerini artırmaktadır. Çocuk ve ergenlerle
yürütülen bir başka çalışma, davranışçı yaklaşıma dayanan
modellerin diğerlerine oranla daha az etkili olduğunu, özellikle
farklı modellerin birleştirilerek kullanıldığı eklektik
yaklaşımın ise daha etkili olduğunu ortaya koymuştur (Gold,
Voracek ve Wigram, 2004).
Akut travmatik beyin hasarı ve
felç geçirmiş hastalarla yürütülen bir deneysel çalışmada ise
araştırmacılar, 18 hastayı standart rehabilitasyon (kontrol
grubu) ve deneysel gruba (standart rehabilitasyon artı müzik
terapi grubu) ayırmışlardır (Nayak, Wheeler, Shiflett ve
Agostinelli, 2000). Deneysel gruptaki katılımcılar standart
rehabilitasyona ek olarak, müzik enstrümanları çalmışlar, bu
enstrümanları çalarken nasıl hissettiklerini ifade etmişler,
grup halinde -farklı enstrümanları kullanarak- müzik yapmışlar,
şarkı söylemişlerdir. Tüm aktivitelerde o anki hisleriyle ilgili
konuşmuşlardır. Dört ve on (Ort. = 5.9) arasında değişen
oturumlar sonunda kontrol grubuyla karşılaştırıldığında müzik
terapi alan deneysel grubun duygu durumunun daha olumlu olduğu
ve bu hastaların aileleriyle çok daha fazla sosyal etkileşimde
bulunduğu ortaya çıkmıştır.
Sonuç olarak, müzik
dinlemenin ve de müzik yapmanın hem daha iyi hissetmemizde hem
de var olan fizyolojik ve psikolojik problemlerle baş etmemizde
etkin bir terapi yöntemi olarak kullanılabileceği ortadadır.
Aracı Değişkenler ve Gelecek Çalışmalar
Son olarak, her ne kadar müziğin olumlu etkisi yapılan
araştırmalarla kanıtlansa da, aracı değişken olarak etkili
olabilecek bazı faktörlerin üzerinde durmanın yararı olacaktır.
Yukarıda bazı çalışmaların sonuçlarından da çıkarım
yapılabileceği gibi, müziğin etkisiyle ilgili konuşurken,
‘‘Hangi müzik, ne zaman, kim için, hangi durumda olumludur?’’
sorusu mutlaka sorulmalı ve gelecekte yürütülecek çalışmalarla
müziğin olumlu ya da olumsuz etkisinde belirleyici olabilecek
faktörler keşfedilmelidir.
Yapılan bazı çalışmalar, bazı kişilik özelliklerinin müziğin
etkisi üzerindeki belirleyici rolüne yönelik ipuçları
sunmaktadır. Örneğin, Lesiuk’un (1992) Federal Havacılık
Kurumu’nda çalışan kontrolörlerle yaptığı çalışmada müzik
dinlemenin iş stresini azalttığı gösterilmişse de, bu olumlu
etkinin sürekli (kronik) kaygısı olan ve içedönük kişilerde
görülmediği ortaya konmuştur. Bu bulgu bazı kişilik
özelliklerinin müziğin etkisi üzerinde belirleyici olabileceğini
göstermektedir.
Diğer bir önemli nokta, hangi müzik
türünün hangi görevi yaparken olumlu ya da olumsuz
olabileceğidir. Örneğin, yürütülen bir çalışma, farklı müzik
türlerinin -sözlü müzik ve enstrümantal müzik- ve sessiz ortamın
farklı görevler üzerindeki değişken etkisini ortaya koymuştur.
Eğer yapılan görev sözel test ise, sessiz ortamın performans
için en uygun durum olduğu fakat yapılan görev sayısal test ise
vokal müziğin performansı diğer durumlara göre daha olumlu
etkilediği, şematik (diyagram) testlerde ise hem vokal hem de
enstrümantal müziğin sessiz ortamla kıyaslandığında performansı
daha olumlu etkilediği bulunmuştur (Avila, Furnham ve
McClelland, 2012). Yine müziğin okuduğunu anlama -sözel testler-
üzerindeki etkisiyle ilgili 7. ve 8. sınıfa giden 334 öğrenciyle
yapılan çalışmada, sessiz ortamla karşılaştırıldığında müziğin
okuduğunu anlama üzerindeki olumsuz etkisi bulunmuştur. Bu
bulgu, yazılı materyal ve şarkı sözlerinin birbirine rakip
materyaller olmaları dolayısıyla kişinin dikkatini bölmesi ile
açıklanmıştır (Anderson ve Fuller, 2010).
Diğer önemli
nokta müziğin türü ve (sözlü müzikse) şarkı sözlerinin
içeriğidir. Burns ve ark (2002) yaptıkları çalışmada
katılımcılardan, laboratuvara hard rock, klasik müzik ya da
rahatlatıcı müzik parçaları getirmelerini istemişler ve bu
müzikleri katılımcılarda stres yaratan bir manipülasyon sonrası
dinletmişlerdir. Klasik müzik parçaları dinleyenlerin, diğer
gruplarla karşılaştırıldığında stres sonrası kalp atış hızının
daha düşük olduğu, diğer bir deyişle stres seviyelerinin daha az
olduğu gözlenmiştir. Diğer bir deyişle, diğer iki müzik türünde
olumlu bir etki görülmezken, klasik müziğin stresi azaltıcı
etkisi ortaya konmuştur. Bunun yanı sıra, sözlü müzikte, şarkı
sözlerinin içeriği de oldukça belirleyici olabilmektedir.
Normalde müziğin rahatlatıcı ve olumlu etkisi olsa da, şiddet
içerikli müzikleri dinleyen çocuklarda dinlemeyenlere oranla
-kısa süreli de olsa- daha fazla şiddet eğilimi görüldüğü
bulunmuştur (Anderson, Carnagey ve Eubanks, 2003).
Müziğin olumlu-olumsuz etkisi ve müzik terapi üzerine yapılan
çalışmalar halen devam etmektedir ve her yeni bulgu konuyla
ilgili bilgimizi artırmaktadır. Ancak, şu ana kadar elde edilen
bulgular çerçevesinde, -olumlu duygu durumunu artıran- müziği
hem bedenimiz, hem bilişsel performansımız hem de psikolojimiz
için faydalı ve iyileştirici araç olarak kullanmamız mümkün
gözükmektedir. Siz de bu yazıyı okuduktan sonra, pek çok
çalışmada pek çok farklı koşul için olumlu etkisi kanıtlanan,
Mozart’ın sonatlarından birini açın ve günlük koşuşturmanın,
kaygıların getirdiği stresten biraz uzaklaşın; rahat bir nefes
alın ve hem içinizdeki müziği hem de müziğin iyileştirici
etkisini keşfedin!
Kaynaklar
Avila, C., Furnham, A. ve McClelland, A. (2012). The influence
of distracting familiar vocal music on cognitive performance of
introverts and extraverts. Psychology of Music, 40(1),
84-93.
Anderson, C. A., Carnagey, N. L. ve Eubanks, J.
(2003). Exposure to violent media: The effects of songs with
violent lyrics on aggressive thoughts and feelings. Journal
of Personality and Social Psychology, 84, 960-971.
Anderson, S. A. ve Fuller, G. B. (2010). Effect of music on
reading comprehension of junior high school students. School
Psychology Quarterly, 25(3), 178-187.
Burns, J. L.,
Labbé, E., Arke, B., Capeless, K., Cooksey, B., Steadman, A. ve
ark. (2002). The effects of different types of music on
perceived and physiological measures of stress. Journal of
Music Therapy, 39, 101-116.
Gold C., Voracek M. ve
Wigram, T. (2004) Effects of music therapy for children and
adolescents with psycho-pathology: A meta-analysis. Journal
of Child Psychology and, Psychiatry, 45(6), 1054-1063.
Hodges, A. L. ve Wilson, L. L. (2010). Preterm infants’
responses to music: An integrative literature review.
Southern Online Journal of Nursing Research, 10(3), 1-16.
Knight, W. E. ve Rickard, N. S. (2001). Relaxing music
prevents stress-induced increases in subjective anxiety,
systolic blood pressure, and heart rate in healthy males and
females. Journal of Music Therapy, 38(4), 254-272.
Krahe, B. ve Bieneck, S. (2012). The effect of music-induced
mood on aggressive affect, cognition, and behavior. Journal
of Applied Social Psychology, 42(2), 271-290.
Lesiuk,
T. (1992). The effect of preferred music listening on stress
levels of air traffic controllers. Yayınlanmamış yüksek
lisans tezi, Colorado State University.
Lesiuk, T. (2005).
The effect of music listening on work performance. Society
for Education, Music and Psychology Research, 33(2),
173-191.
Nayak, S., Wheeler, B. L., Shiflett S. C. ve
Agostinelli, S. (2000). Effect of music therapy on mood and
social interaction among individuals with acute traumatic brain
injury and stroke. Rehabilitation Psychology, 45(3),
274-283.
Standley, J. M. (2002). A meta-analysis of the
efficacy of music therapy for premature infants. Journal of
Pediatric Nursing, 17(2), 107-113.
Thompson, W. F.,
Schellenberg, E. G. ve Husain, G. (2001). Arousal, mood, and the
Mozart effect. Psychological Science, 12(3), 248-251.
Bu yazı PiVOLKA'nın basılı sürümüyle aynıdır. Kaynak
göstermek için:
Korkmaz, L. (2012). İçimdeki müzik. PiVOLKA, 22(7), 5-8.